27 Temmuz 2011 Çarşamba

O'nu bir de benden dinleyin..

BİLMECE / ÖZGÜRLÜK

Her yanda ama herkes sahip olamaz,
Düşmanıdır "kural", kural varsa avucunda durmaz,
Doyan susamaz bir daha kana kana,
Tatmayan özler bilmediği tadı yana yana,
Hem dışında, hem içindedir doğduğundan bu yana,
Koşmayı gerektirir, aşkolsun durana!
O elini uzattı mı, gülümser kaşlarını çatan da,
Bizzat kendisidir kuralı yapan da,
Sitem etsek de biliriz, sen, ben'dir kuralı koyan da,
O'na kavuşana sakladığı yalnızlığı verir bir anda,
"Yalnızlık varsa, yalnız değilsin" avuntusudur bu da…

 BİLMECE / AŞK
Ne zamandır burada, hemen yanımda oturmuş,
Belki hep vardı, sol yanımda durmuş,
O bana, ben ona tutulmuş,
Gün gibi yeni ama çoktan taht kurmuş,
Hani şu anlattıkları, dilden dile gezen bu muymuş?
Can verdi elleri, sanki önceki ben gömülmüş,
Anlatanlaradır sitemim; kelimeleriniz körmüş,
Demiştiniz "yıldız gibi ama sönmüş"
Işığına bakamam, sanki nurdan bir el örmüş,
Gözleriniz bağırıyor duyuyorum sizi; "biter bu düş"
Kulaklarımı tıkadım size, izin verin gideyim ellerim çok üşümüş…

 BİLMECE / OLGUNLUK
Ayırdığında sapla samanı,
Gelir büyümenin zamanı,
Yar yar derler ama yoktur imanı,
Sandıklarda sarartır, artık hepsi birer anı,
Zaman çabuk geçer, yoktur amanı,
Yaşını gösterir aklar, yoktur yalanı,
Vefalıdır artık, düşünür geride kalanı,
Her yer insan iken, kıymetlidir hatır soranı,
Gönlünü veren çok, taşıması güçtür; ister artık alanı,
Kalbi çarpar ama artık deli akmaz kanı.

BİLMECE /YALNIZLIK
Kimse yoksa eşlik eder; kendini unutturur,
Kimi kendi rızası, kimi terk edilmiş; kendini kapısında bulur,
Huzur vermez neden geldiğini sorar durur,
Onunla içilen badeler mideye oturur,
Vefalı sevgilidir ama ısıtacağına soğutur,
Yanımızda birini hissetse uzaklaşır,
Davetsiz gelenlere sarılan konuksever ani uzaklaşacak kadar onurludur,
Yine çağırsak yine gelir, onur bu mudur?

BİLMECE / ÖLÜM
"Amma uyumuşum!" diyerek uyanıp ait olduğumuz yeri yadırgarız,
Şurubunun sarhoşluğuyla sızarız,
Yazılı, yol belli idi, kızarız?
Pohpohlamayla şımarır, parayla azarız,
Şimdi geri dönebilmek için tünel kazarız,
Oysa şurup ıslatmıştır dudakları, ölümsüzlüğü tadarız,
Büyüğüz sandık, en büyüğümüz iki metre kadarız,
Aklımızı isteseler en pahalıya satardık,
Dönüş imkansızsa duamıza dua katardık,
Ayrı görünür, hepimiz aynı damarda akardık,
Para mı? Ne parası? cebi olsa "keşke"leri koyardık...

TARÇINLI AKİDE ŞEKERİ

tarçınlı akide şekeri; hop hooop! öyle sıradan bir şeker gibi atmayın hemen ağzınıza; aşk'a ayıp olur!

Ne ilgisi var, gelin anlatayım;  şekerimiz aşkı anlatır, şöyle ki;



çok tatlı ama çok acı, herkes bilir, duyar ama tatmayan da çoktur.. 
Önce bir tatlılık ki; akıllara zarar.. ama kimi zaman tarçın öyle bir hücuma geçer ki;  acısına dayanamayan sabırsızlar tükürüverir hemen, sanırlar ki hep öyle devam edecek.. lakin  peşisıra şekeri karşılar sizi, tatlandırır, ısıtır.. sanki o az önceki yangın ondan gelmemiş gibi bal küpüne düşürür! Acı tadı unutur, unutturur..
Diliniz uyuştuysa acısına da alıştırır; tatlısına da..

 Tarçını  acıdan sanmayınız, o tatlıların baharatıdır, acıyla ne işi olur!

Aşk tatlıdır, sadece baharatlıdır :)
  

not: alıntı değildir :)
bu da not: afiyet olsun ;)